The Truman Show: (1998)
Truman hayatının tamamı kameraya alınan bir adamdır. Yaşadığı dünyanın bir ekran karşısında olduğunun farkında olan tek kişi kendisidir. Filmdeki diğer herkes kendine biçilen rolü farkında olmadan oynamaktadır.
-Mahremiyeti ihlali, İzlenmek, Kendini keşfetme (Güncel benzeri WandaVision)
Truman ailesinden yasal yollarla evlat edinilmiş (alıkonulmuş), hayatı bir senaryo içerisinde yer alan ve içerisinde hapsolduğu bu sahneden Kendini keşfederek çıkmayı başaran bir karakterdir. Hayatı her an kameraya alınan ve televizyon önünde sergilenen bir insan görüyoruz film başladığında. Her şey belirli bir standarda sığdırılmış şekilde yaşanırken, uykusu bile kendine ait değildir. Ona biçilen tek rol; sıradan hayatını yaşamasıdır. Yaşamın çevremizdeki rollerin toplamı olduğunu, kendine biçilen rolleri oynamak istemeyenlerin oyundan uzaklaştırılabileceğini görürürüz. Kendimizi yavaşça sorgularken buluruz.
Film içerisinde ikonik bir replik karşımıza çıkar: ”Günaydın ve olur da görüşemezsek iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler.” Bazen, işten eve giderken gülümsemeyi unuttuğumuz bir metro camında kendi yansımamıza rast geldiğimizde fark ederiz. Bize günlük kaygılarımız arasında, iyilik dinlemenin ne kadar ince bir çizgi olduğunu gösterir.
Truman’ın içinde yaşadığı senaryoyu yöneten Christof, filmde bir gücü simgeler; ‘Yaratma gücü’. İnsanüstü bir komplekse kapılmıştır. 25 yıl öncesinde kamera alınan bu filmin aslında günümüze nasıl da dokunduğunda bir bakalım. Christof medyadaki içerik üretme akımın kapılmış, hayatı paylaşmanın verdiği altın kasteden şu içmekten gözü dönmüş ve bir insanın hayatını alıkoyacak kadar televizyon şovuna kendisini adamış bir yönetmendir. Bugün, sosyal medyanın gücüyle etrafımız onbinlerce Christof ile çevrilmiş durumda. Bir insanın hayatını şova çevirme sevdası uğruna yapımcı şirketin çalışanları, bu psikolojik şiddete göz yumarak Truman’ın reklam yüzü olmasına tepki göstermezler. Şovun estetiğinin bozulmaması adına, etrafındaki herkes bu şiddete rıza gösterir. Günümüze bakıldığında sosyal medya önünde kendini, çocuğunu ve hayatını reklam şovuna çevirenlere milyonlarca insanın beğenileri ve katkı sağladıkları izlenme sayıları ile ne kadar da benzer. Burada bireyin etik değerlerine önem verilmez. önemli olan tek olgu ”orjinal, sürükleyici ve iyi oyun”dur. Sosyal medya üzerinde içerik üretmek, vergiye tabi bir iş kolu olmuş durumda. Elbette, burada anormal bir durum yok. Fakat, bu süreç ilerlerken geçtiği her yerden kendine biraz alarak devleşen kar topuna bir bakmak gerekiyor. İnsanlar kendi rızası ile hayatını paylaşırken, nerede durmaları gerektiğini topluca hatırlamak gerekiyor. Zira şu soruyu sormakta fayda var; ”Bir insanın özgürlüğü ve bir başkası üzerindeki sınırları nerede başlar ve nerede biter?”